Enkazlar ülkesi

Yazının girişinden belki ülkenin durumu ile alakalı yorum yapacağım gibi anlaşılabilir ve bir parça da doğru olabilir aslında. Fakat ülkede darbe kalkışması oldu bunun sebepleri şudur budur diye ilerlemeyeceğim. Kalkışma ile alakalı sıradan bir vatandaş olarak aklımda deli sorular olmasına rağmen yapabileceğim birşey olduğunu sanmıyorum. Benim şu aralar kafama takılan başka bir konu var.Ülkemizdeki hükümetleri biraz bilenlerin hepsi “biz geldiğimizde kocaman bir enkaz vardı. Çalıştık çabaladık mükemmele yakın bir devlet olduk” söylemini duymuştur. Hatta bu enkazın yaklaşık 90 yıllık olduğunu söyleyenler de oldu. Ömrümün yarısını iş dünyasına vermiş birisi değilim, 20 yıldır şunları da yaşadım demiyorum, fakat buna rağmen edinebildiğim izlenim bu enkaz devralıp güzel bırakma eylemi ülkemizin iş dünyasına da yansımış görünüyor.

Bugüne kadar özel hayatım da dahil olmak üzere hep problemli hep düzeltilecek işlerin üzerine geldiğimi düşünmüşümdür. Mesela bir arkadaşını ziyarete giderim tam o ara yapılacak işler vardır ben o işlere yardım ederim veya bir iş yapmak için birinden yardım isterim yapmadan önce başka bir sorun çıkar falan filan. Normal olarak özel hayatımda çıkan bu tür sorunlara zaten pek sorun gözüyle bakmıyorum. Sonuçta yardım isteyen insanların yanında bulunmak bana zevk de veriyor. Bu aralar asıl sorun olarak gördüğüm; sen bir işe başladığın zaman önceki kişiden birşeyleri devralırsın ve aldığın şeyin aslında olması gerekenden çok uzak birşey olduğunu görürsün, buna ek olarak bir de karşılığında bir mahcubiyet görmezsin. Aksine o işin daha önceden ne kadar kötü olduğunu, aslında ne kadar iyi bir duruma geldiğini ve zaman olsaydı daha ne kadar iyi olacağını duyarsın. Yani senden önceki arkadaş bir enkaz devralmıştır ve çok iyi durumda sana bırakıyordur. Bu aralar kafama takılan problem bu. Bu yazdıklarımı özellikle bir durum üzerinden veya bir olaya kızdığımdan dolayı yazmıyorum, keza hepsine kızıyorum. Birkaç kez bu tür durumları tecrübe ettim. Sonucunda kızarak, söylenerek, bana aktarılan bilgilere gülerek bu benim işim deyip devam etme yoluna gittim. Her seferinde bana ne, benden önceki vatandaş bu şekilde devam ediyorsa ben de böyle devam ederim diye düşündüm ama yapamadım. Herhalde içten içe bir dürtü ile yine doğru gördüğüm yola sapıyorum. Bir açıdan bu yaptığımı akıllılık olarak görmüyorum, benden önceki arkadaşları da çok akıllıca davrandıklarına inanmıyorum.

Bir insan bir iş yapıyorsa ve bu işin aslında olması gerekenden çok uzak olduğunu kendisi de biliyorsa, bence yapabileceği en düzgün şey önce bir mahcubiyet ifadesi olmalıdır. Bi yüzü kızarır, özür sözcüğü dile getirir ki özür dilemek biraz abartı olabilir, özellikle de bizim kültürümüzde, yani haksızsan bile özür dilemek kolay değilken. Ama karşılaştığımız şeyler ne oluyor, işin ne kadar düzeltildiğini görünce teşekkür etmemiz gerektiği, aslında ne kadar şanslı olduğumuz ki önceki arkadaş ne kadar güzel işler yaptığını görüp takdir etmemiz gerektiği. Tecrübesiz bir arkadaşımızla bir gün “code review (Kod gözden geçirmesi)” yapıyoruz, aramızda geçen muhabbet şu şekilde;

  • Kenan: Genç bu kod biraz karışık olmuş sanki ne yapıldığı pek anlaşılmıyor, biraz daha kolay anlaşılabilir birşey yapamazmıyız.
  • Genç: Abi burda yapılan iş çok karışık, bu kod daha güzel yazılamaz (biraz talihsiz bir açıklama)
  • Kenan: Genç bir fonksiyonun içeriği benim tabirimle bir karışı geçiyorsa sorun vardır. Kendini sorgula kodu değil. Arkadan gelen arkadaştan çok küfür yersin. Kulakların çınlar.
  • Genç: Öyle mi diyorsun abi, o zaman biraz daha müsait olunca bu kodu beraber düzenleyebilir (refactor) miyiz?
  • Kenan:Sen ne zaman istersen haber ver.

Bu konuşmadaki genç arkadaşıma açıkçası eleştirecek çok şey bulamıyorum. Sadece kendine fazla güvenme var o da olabilir, insanların tecrübeleri çoğaldıkça bu kendine güven azalır, daha az hata yapmaya ama hatalarının olacağı konusundaki korkuları çoğalmaya başlar, en azından güzel ve doğru tecrübeler edinen kişiler için geçerli bu durum, veya başka bir açıdan bakarsak bende durum tersine işliyor ve gittikçe daha çok hatadan korkar duruma geliyorum. Keza bu arkadaş uygulamasının sorunları ile kendi boğuştu ve tecrübe etti Benim asıl takıldıklarım tecrübesinden dolayı minettar olmamız gereken arkadaşlar. Kusura bakmayın pek de minnettar değilim, değiliz ve olmayacağız. Bu tür durumlara karşı koyabilirsek yarın birgün baktığımızda daha tecrübeli, daha çok işten anlayan, ayakları yere daha sağlam basan insanlar olacağız. En azından temennim bu şekilde. Karşı koyamazsak bizim de enkaz alıp düzeltip minnettar olunması gereken insanlardan olmamamız için bir sebep göremiyorum.

Konuya başka bir açıdan bakıyorum da belki de yarın benim bıraktığım uygulamalarda da ben aynı görüşte olacağım. Yani ben aldığımda bu çok kötüydü bak düzelttim çok iyi yerlere getirdim kıymetini bil diyeceğim veya diyorum. Belki çoktan “another brick on the wall (duvardaki başka bir tuğla)” oldumda yine de mızmızlanıyorum. Bizim okulda bir hocamız vardı. Siz buradan mezun olduğunuzda mühendis olacağınızı mı sanıyorsunuz? köle olacaksınız da ona seviniyorsunuz diye laf etmişti o geldi birden aklıma.

Neyse yavaştan konuyu kapatmak gerekir herhalde. Günün sonunda kendi bildiğim, öğrenebildiğim kadarıyla içim rahat bir şekilde elimden geleni yaptığıma inanarak benden sonra iş devrettiğim/devredeceğim arkadaşlarıma bir özür gönderiyorum. Belki tecrübem yetmediğinden arkamda istemediğim gibi işler bırakmış olabilirim. Fakt hiçbir zaman bir çivi de ben çakayım ne de olsa ortalık olmuş çöplük düşüncem olmadı inşallah gelecekte de olmaz. Bu görüş tarzımla yazımın başlığına tekrar baktığım zaman “en KAZlar ülkesi” cümlesindeki kaz olarak kendimi görmedim desem yalan olur.

Sağlıcakla.

You may also like...

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Notify of
0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x